All official European Union website addresses are in the europa.eu domain.
See all EU institutions and bodiesGezegenimiz için bir şey yap, sadece gerektiğinde bu sayfayı yazdır. Eğer milyonlarca insan aynısını yaparsa, küçük bir hareket bile çok büyük bir fark yaratabilir!
Article
Küresel ısınma uzun kuraklık dönemlerine neden olur. Kuraklık, orman yangınlarının sayısının artmasını tetikler.
Ivan Beshev, Bulgaristan (ImaginAIR)
2009 yılında, İngiliz ve Alman ortak bir araştırma ekibi, normalde büyük balık sürülerini araştırmak için kullanılan bir deniz radarıyla Norveç açıklarında araştırma gerçekleştirdi. Ekibin aradığı balık değil, en güçlü sera gazlarından biri olan metanın 'eriyen’ deniz yatağından salınmasını gözlemlemekti. Elde ettikleri bulgular, iklim değişikliğinin potansiyel etkileriyle ilgili uzun uyarı listesindeki birçok uyarıdan biri oldu.
Kutuplara yakın bölgelerde, toprak kütlesi veya deniz yatağının bir bölümü kalıcı olarak donmuştur. Permafrost olarak bilinen bu tabaka, bazı tahminlere göre halihazırda atmosferde bulunan karbon miktarının iki katını içerir. Sıcak koşullarda bu karbon, çürüyen biyokütleden karbondioksit veya metan olarak salınabilir.
'Metan, karbondioksitten en az 20 kat daha güçlü bir sera gazıdır,’ diye uyarıyor Cambridge Üniversitesi’nden Profesör Peter Wadhams. ‘Bu yüzden, şimdi Kuzey Kutbu’nda daha fazla küresel ısınma ve daha da hızlı erime riskiyle karşı karşıyayız.’
Metan emisyonları insan faaliyetlerinden (çoğunlukla tarım, enerji ve atık yönetimi) ve doğal kaynaklardan ortaya çıkar. Metan, atmosfere salındıktan sonra yaklaşık 12 yıllık bir ömre sahiptir. Nispeten kısa ömürlü bir gaz olduğu düşünülmekle birlikte, ömrü yine de başka bölgelere taşınmasına yetecek kadar uzundur. Bir sera gazı olmasına ek olarak metan ayrıca, Avrupa'daki insan sağlığı ve çevreyi etkileyen başlıca kirleticilerden biri olan, yer seviyesindeki ozonun oluşumuna katkıda bulunur.
Karbondioksit, küresel ısınma ve iklim değişikliğinde en büyük etmen olabilir, ancak yalnız değildir. ‘İklim zorlayıcılar’ olarak bilinen gaz veya partikül içeren birçok bileşik, yeryüzünün alıkoyduğu güneş enerjisi miktarı (ısı dahil) ve uzaya geri yansıttığı miktar üzerinde etkiye sahiptir. Bu iklim zorlayıcılar, ozon, metan, partikül madde ve nitröz oksit gibi başlıca hava kirleticilerini içerir.
Partikül madde, karmaşık bir kirleticidir. Bileşimine bağlı olarak, yerel ve küresel iklim üzerinde soğutma veya ısıtma etkisine sahip olabilir. Örneğin ince PM bileşenlerinden biri ve yakıtların eksik yanmasının bir sonucu olan siyah karbon, atmosferdeki güneş ışınlarını ve kızılötesi ışınları emer ve bu nedenle ısıtıcı bir etkiye sahiptir.
Sülfür veya azot bileşikleri içeren diğer PM tipleri ise karşıt etkiye sahiptir. Küçük aynalar şeklinde görev görerek, güneşin enerjisini uzaya yansıtma ve bu nedenle soğumaya yol açma eğilimindedirler. Basitçe bu, partikülün rengine bağlıdır. Genellikle ‘beyaz’ partiküller günışığını yansıtırken ‘siyah’ ve ‘kahverengi’ partiküller emme eğilimindedir.
Benzer bir olgu da toprakta gerçekleşir. Partiküllerin bir kısmı yağmurla ve karla yağarakya da yerçekimi gibi nedenlerle yeryüzünün yüzeyine iner. Siyah karbon, kaynak yerinden oldukça uzağa taşınabilir ve kar ve buz örtüsüne inebilir. Son yıllarda, Kuzey Kutbu'ndaki siyah karbon birikintileri, beyaz yüzeyleri giderek koyulaştırmış ve yansıtma özelliklerini azaltmıştır. Bu da gezegenimizin ısıyı daha fazla tutmasına neden olur. Bu ilave ısıyla birlikte, beyaz yüzeylerin boyutu Kuzey Kutbu’nda çok daha hızlı küçülmektedir.
İlginç biçimde, birçok iklim süreci atmosferimizin başlıca bileşenleri tarafından değil, yalnızca çok küçük miktarlarda bulunan bazı gazlar tarafından kontrol edilir. Eser gazlar olarak adlandırılan bu gazların en yaygın olanı karbondioksit olup, havanın yalnızca %0,0391’ini oluşturur. Bu çok küçük miktarlardaki herhangi bir değişiklik, iklimimizi etkileyip değiştirme gücüne sahiptir.
Havada asılan veya yerde biriken partiküllerin iklimi değiştirmesinin tek yolu ‘renkleri’ değildir. Havanın bir bölümü su buharından, yani havada asılı kalan ufak su moleküllerinden oluşur. Daha yoğunlaştırılmış halleriyle hepimiz bunları bulutlar olarak biliyoruz. Partiküller, bulutların oluşma şekli, ne kadar süre durdukları, ne kadar güneş ışığını yansıtabildikleri, ne kadar ve nerede yağış oluşturdukları vb. gibi konularda önemli bir rol oynar. Bulutlar iklimimiz için elbette çok önemlidir; partikül maddenin konsantrasyonları ve bileşimi, aslında geleneksel yağış modellerinin zamanlama ve yerini değiştirebilir.
Yağış miktarları ve modellerindeki değişiklikler, küresel gıda üretimini ve sonuç olarak gıda fiyatlarını etkileme eğiliminde olduğu için, gerçek ekonomik ve sosyal maliyetlere sahiptir.
AÇA raporu ‘2012 Avrupa'sında iklim değişikliği, etkileri ve maruziyeti’ (Climate change, impacts and vulnerability in Europe) ile, Avrupa’daki tüm bölgelerin iklim değişiminden etkilenerek toplum, ekosistemler ve insan sağlığı üzerinde geniş bir dizi etkiye neden olduğunu gösteriyor. Rapora göre, Avrupa genelinde ortalama sıcaklıklar yükseliyor, ve buna, güney bölgelerdeki yağışlarda azalma ve kuzey Avrupa'daki yağışlarda artış eşlik ediyor. Aynı zamanda, buz tabakaları ve buzullar eriyor ve deniz seviyeleri yükseliyor. Bu eğilimlerin tümünün de devam etmesi bekleniyor.
(c) Dovile Zubyte, ImaginAIR/EEA
İklim değişikliği ve hava kalitesinin birbirini nasıl etkileyebileceğine dair anlayışımız eksiksiz olmasa da, yapılan son çalışmalar, bu karşılıklı ilişkinin önceden tahmin edilene göre daha güçlü olabileceğini gösteriyor.İklim değişikliğini değerlendirmek için kurulan uluslararası bir kuruluş olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 2007 tarihli raporunda gelecekte iklim değişikliği nedeniyle şehirlerdeki hava kalitesinde bir azalma olacağını öngörmüştür.
İklim değişikliğinin dünyanın birçok bölgesinde, ısı dalgalarının sıklığı ve durgun hava olayları dahil yerel hava durumunu etkilemesi bekleniyor. Daha fazla günışığı ve daha yüksek sıcaklıklar yalnızca ozon seviyelerinin yükseldiği süreleri uzatmakla kalmayıp, zirve ozon konsantrasyonlarını daha da kötüleştirebilir. Bu, zaten yer seviyesindeki aşırı ozon olaylarıyla mücadele etmekte olan güney Avrupa için elbette iyi bir haber değildir.
İklim değişikliğini azaltma amaçlı uluslararası müzakereler, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi çağı öncesi seviyelerin 2° Celsius üzerinde olmak üzere sınırlandırılması konusunda uzlaşmıştır. Ancak dünyanın sera gazı emisyonlarını bu 2 derecelik hedefi elde etmeye yetecek düzeyde frenlemeyi başaracağı henüz kesin değildir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı farklı birkaç emisyon öngörüsünü temel alarak, emisyonları kesmek için mevcut taahhütlerle, hedefi gerçekleştirmek için gerekli kesintiler arasındaki boşlukları tanımlamıştır. Sıcaklık artışını 2 derece ile sınırlandırma olasılığımızı kuvvetlendirmek için, emisyonları daha fazla azaltmamızın gerektiği açıktır.
Kuzey Kutbu gibi bazı bölgelerin daha da fazla ısınacağı tahmin ediliyor. Hem toprak hem de okyanusların üzerindeki yüksek sıcaklıkların atmosferdeki nem seviyelerini etkilemesi bekleniyor. Bu durum da yağış modellerini etkileyebilir. Ancak atmosferdeki daha yüksek veya daha düşük su buharı konsantrasyonlarının yağış modellerini veya küresel ve yerel iklimi ne derece etkileyebileceği henüz tamamen net değildir.
Fakat iklim değişikliği etkilerinin derecesi, bir açıdan, farklı bölgelerin iklim değişikliğine nasıl adapte olmaya çalıştığına bağlı olacak. Gelişmiş şehir planlamasından bina ve taşımacılık gibi altyapının uyulaştırılmasına kadar adaptasyon eylemleri zaten Avrupa genelinde yer alıyor olsa bile, gelecekte bu türden daha fazla eylem gerekecek. İklim değişikliğine adapte olmak için geniş bir dizi önlemden faydalanılabilir. Örneğin kentsel bölgelerde ağaç dikilmesi ve yeşil alanların (parkların) artırılması, ısı dalgalarının etkilerini hafifletirken hava kalitesini de artırır.
(c) Bojan Bonifacic, ImaginAIR/EEA
Birçok iklim zorlayıcı aynı zamanda yaygın hava kirleticidir. Siyah karbon, ozon veya ozon öncüllerinin emisyonlarını kesmeye yönelik önlemler hem insan sağlığının hem de iklimin yararınadır. Sera gazları ve hava kirleticileri genellikle aynı kaynaklardan salınır. Bu nedenle bu tür emisyonları sınırlandırarak elde edilebilecek potansiyel avantajlar mevcuttur.
Avrupa Birliği, 2050 yılına kadar fosil yakıtlarına bağımlılığını ve çevreye verdiği zararı azaltmış daha rekabetçi bir ekonomiye dönüşmeyi amaçlıyor. Somut anlamda, Avrupa Komisyonu, o tarihe kadar AB’nin yerel sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyelerine kıyasla %80-95 oranında azaltmayı hedefliyor.
Düşük karbon ekonomisine geçiş ve sera gazı emisyonlarında önemli azalmalar, Avrupa Birliği’nin enerji tüketimi yeniden şekillendirilmeden gerçekleştirilemez. Bu politika hedefleri, nihai enerji talebinde bir azalmayı, daha etkili enerji kullanımını, daha fazla yenilenebilir enerjiyi (örn. güneş, rüzgar, jeotermal ve su) ve daha az fosil yakıt kullanımını öngörüyor. Bunlar ayrıca, karbon yakalama ve depolama gibi, bir sanayi tesisinden karbondioksit emisyonlarının yakalanarak yeraltında ve çoğunlukla atmosfere kaçamayacağı jeolojik oluşumlarda depolandığı yeni bir dizi teknoloji uygulamasını da öngörür.
Özellikle karbon yakalama ve depolama olmak üzere bu teknolojilerden bazıları her zaman, uzun vadedeki en iyi çözüm olmayabilir. Ancak, kısa ve orta vadede büyük miktarlarda karbonun atmosfere salınmasını önleyerek, uzun vadeli yapısal değişiklikler etkili olmaya başlayana kadar iklim değişikliğini hafifletmemize yardımcı olabilirler.
Birçok çalışma, etkili iklim ve hava politikalarının birbirine faydalı olduğunu doğruluyor. Hava kirleticilerinin azalmasını hedefleyen politikalar, küresel ortalama sıcaklık artışını iki derecenin altında tutmaya yardımcı olabilir. Ve siyah karbon ile metan emisyonlarını azaltmayı hedefleyen iklim politikaları da, sağlığımız ve çevre üzerindeki hasarı azaltabilir.
Fakat iklim ve hava kalitesi politikalarının tümü her zaman birbirine faydalı değildir. Kullanılan teknoloji önemli bir rol oynar. Örneğin kullanılan karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin bazıları, Avrupa’nın hava kalitesini artırmaya yardımcı olurken, bazıları olmayabilir. Aynı şekilde, fosil yakıtlarının biyolojik yakıtlarla değiştirilmesi sera gazı emisyonlarını azaltabilir ve iklim hedeflerini karşılamaya yardımcı olabilir. Ancak, aynı zamanda partikül madde ve diğer kanserojen hava kirleticilerinin emisyonlarını artırarak, Avrupa’nın hava kalitesini kötüleştirebilir.
Avrupa’yı bekleyen bir zorluk, önümüzdeki on yıl için hava ve iklim politikalarının 'iki taraf için kazançlı' senaryoları ve birbirini destekleyen teknolojileri teşvik edip yatırım yapmasını sağlamaktır.
(c) Ivan Beshev, ImaginAIR/EEA
For references, please go to https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/isaretler-2013/makaleler/iklim-degisikligi-ve-hava or scan the QR code.
PDF generated on 2023.03.30 05:56
Engineered by: AÇA Web Ekibi
Software updated on 12 March 2023 21:56 from version 23.1.28
Software version: EEA Plone KGS 23.3.11
Belge İşlemleri
Diğerleri ile paylaşın