sonraki
önceki
öğeler

Article

Sürdürülemez Tük etim

Dili değiştir
Article Yayınlandı 01.07.2011 Son değiştirilme 21.03.2023
Photo: © EEA/John McConnico
Anahtar mesaj: Tüketimin çevreyi olumsuz etkilemesi ve kaynakların aşırı kullanımına yol açmasının başlıca sebeplerinden biri çevresel bozulma ile kaynak degradasyonunun topluma olan maliyetlerinin mal ve hizmetlerin fiyatlarında tam olarak yansıtılmamasıdır. Pek çok ürün, çevreye, ekosistemlere veya insan sağlığına zarar vermelerine rağmen, ucuzdur. SOER 2010

Bir akşam geç vakitte çiftliğin üzerinde duman gördük. İyi görünmüyordu. Kar gibi kül yağıyordu’ diyor güney İzlanda’da, Eyjafjallajökull Volkanı’ndan sadece 8 km mesafede bir aile çiftliğini işleten Guðni Þorvaldsson.
Koyunları, kuzuları ve atlardan bazılarını içeri almak zorunda kaldık. Koyunların her üç saatte bir kontrol edilmesi gerekiyordu çünkü kuzulama mevsimiydi. Her şey gri olmuştu. En büyük kül parçaları 3 cm’di. Küller üzerinde karda yürüyormuşum gibi ayak izlerim kalıyordu.

Guðni Þorvaldsson ile İzlanda halkının geri kalanı Eyjafjallajökull Volkanı’nın Mart 2010’daki muazzam patlamasına oldukça hazırlıklıydılar. Küresel uydu konumlandırma teknolojisi kullanılan sofistike bir izleme sistemi İzlanda’daki aktif volkanları sürekli olarak ölçmektedir. Buradan elde edilen ölçümler volkanın yüksekliğinin arttığını ortaya koyuyordu; bu, dağın içerisinde volkanik faaliyet olduğunun kesin bir işaretiydi. Diğer izleme faaliyetleri de bunu teyit ediyordu. Bu, etkili bir halkı bilgilendirme sistemiyle birlikte, çevresel bilginin ne denli değerli olabileceğini göstermektedir.

Dünyanın geri kalanı ise belki de o kadar hazırlıklı değildi. Volkanın etkileri, büyük oranda oluşan muazzam kül bulutu ile bunun hava trafiği üzerindeki etkileri sebebiyle, günler içinde küresel bir boyut aldı. Küller hava yollarının kullandığı irtifa aralığı olan 20.000 ve 36.000 fit arasında  hareket ediyordu. Avrupa’da hava sahası kapatıldı, bu da Sidney gibi uzak yerlerden Avrupa uçuşlarının yapılmasını engelledi. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin tahminlerine göre hava yolları günde 200 milyon ABD doları gelir kaybediyordu.

Hava taşımacılığına dayanan hemen her endüstri bundan etkilenmişti. Kenya’da Avrupa pazarı için yetiştirilen bitkiler, çiçekler ve sebzeler kavurucu güneşin altında çürüyerek, milyonlarca avro zarara sebep oldu. Patlamadan sonraki ilk birkaç gün içinde çoğu gül olan on milyon çiçeğin atıldığı tahmin ediliyor. Kuşkonmaz, brokoli ve taze fasulye gibi sebzeler Avrupa’da yemek sofralarına konmak yerine yem olarak sığırlara verildi. Vietnam ve Filipinler’den gelen taze ton balığı stokları Avrupa’da tükenmeye başladı.

Nisan 2010’da Avrupa üzerindeki korkutucu derecede sakin olan gökyüzü, burada normalde ne denli yoğun bir hava trafiği olduğunu hatırlatmış oldu. Kenya’da çürüyen çiçek ve sebzeler hakkındaki hikâyeler bize çiçeklerimiz ve sebzelerimizden bazılarının nereden geldiğini anımsatıyor. Kuşkusuz, bu patlama küreselleşmiş toplumumuzun temelinde yatan insan yapımı ve doğal anahtar sistemler arasındaki bağlantıyı açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Büyük ayağımız

Ekolojik Ayak İzi insanlığın gezegenden talep ettiklerini ortaya koymak için kullanılan bir dizi ölçüden biridir. Ayak izinin bazı sınırlandırmaları bulunmakta ama aynı zamanda da anlaşılması nispeten kolay bir kavramdır: kullandığımız kaynakları sağlamak ve atığımızın yok edilmesi için gereken toprak ve deniz alanını ölçer.

2003 yılında Avrupa Birliği’nin Ekolojik Ayak İzi 2,26 milyar küresel hektar veya kişi başına 4,7 küresel hektar idi. Buna karşın, Avrupa’nın toplam üretim alanı 1,06 milyon küresel hektar veya kişi başına 2,2 küresel hektar idi (WWF, 2007).

Dünyadaki tüm insanlar Avrupalılar gibi yaşayacak olsaydı, insanlığın tükettiğimiz kaynakları temin etmek, atığımızı emmek ve vahşi türler için belli bir kapasiteyi korumak için iki buçuk gezegenden fazlasına ihtiyacı olurdu (WWF, 2007).

Dünya Maksimum aşma (Overshoot) Günü

Dünya Maksimum Aşma Günü takvimde insanlığın o yılki ekolojik kaynak tüketiminin doğanın 12 ayda üretebildiğine eşit olduğu günü ifade etmektedir. Toplu maaş zarfımızın tükendiği ve gezegenden ödünç almaya başladığımız gündür.

2010’da, Küresel Ayak İzi Ağı, 21 Ağustos itibariyle insanlığın doğanın o yıl boyunca güvenle sağlayabileceği, CO2 filtre etmekten yiyecek için gereken hammaddeleri üretmeye kadar varan tüm ekolojik hizmetleri tüketip bitirdiğini ileri sürmüştür. 21 Ağustos’tan oyılın sonuna kadar ekolojik taleplerimiz kaynak stokları tüketilmek ve atmosferde sera gazları biriktirmek suretiyle karşılanmıştır.

Bunu biliyor muydunuz? Ortalama bir Avrupa yurttaşı Afrika’daki ortalama bir yurttaştan yaklaşık dört kat fazla ve Asya’dakinden üç kat fazla ama Amerika Birleşik Devletleri, Kanada veya Avustralya’daki birinin yarısı kadar kaynak kullanmaktadır. SOER 2010

Alışkanlığımızı beslemek

Gerek ‘Küresel Ayak İzi’ gerekse de ‘Dünya Maksimum Aşma Günü’ kaba tahminlerden ibarettir. Ancak, tüm dünyada doğal kaynaklara olan talebimizin son yıllarda muazzam ölçüde arttığını kesin olarak biliyoruz. Bunun başlıca etkenleri nüfus, zenginlik ve tüketimdeki artıştır. Nüfus artışının birçoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşirken, en yüksek zenginlik ve tüketim düzeyleri gelişmiş ülkelerdedir.

Avrupa’da, sınırlarımızın ötesinden mal ve hizmetler ithal etmek suretiyle, ayak izimiz ve biyokapasitemiz arasındaki fark anlamına gelen ekolojik açığımızı koruyoruz. Ayrıca atığımızın bir kısmını da ihraç ediyoruz. Esasen, giderek kendimize daha az yeter hale geliyoruz.

Küresel ticaretin artmasıyla, AB ülkelerinde tüketimin yol açtığı çevresel baskı ve etkilerin artan oranı başka yerlerde hissedilmektedir. Bu değişimin bir kısmı AB ülkeleri arasında gerçekleşirken, büyük bölümü AB dışında olup, üretime ilişkin güncel AB politikalarının da dışında kalmaktadır. Bu da tüketimimizin etkilerini çevresel politikanın genellikle yeterince gelişmemiş olduğu ülkelere ihraç ederek, yerel halkları ve çevreyi aşırı baskı altına soktuğumuz anlamına gelmektedir.

Küresel tüketim küresel ekosistemler üzerinde muazzam, geri alınamaz etkilere yol açmaktadır: her yıl 130.000 km2 tropik yağmur ormanı yok olmaktadır. Bunun yanı sıra, 1960’dan beri dünyanın tarıma elverişli arazilerinin üçte biri aşırı kullanma ve toprak degradasyonu sebebiyle terk edilmiş veya tükenmiştir. *

Döngüyü kırmak

Doğal sermayeyi koruma ihtiyacı ile bunun ekonomiyi beslemek için kullanılmasını dengelemek konusunda ilerleme kaydetmemiz gerekmektedir. Kaynak kullanımının verimliliğini arttırmak verilmesi gereken önemli bir tepkidir. Doğal sistemler üzerindeki taleplerimizin mevcut durumda sürdürülemez olduğunu kabul ederek, temelde daha az kaynakla daha çok şey yapmamız gerekmektedir. 

Bu, cesaret verici bir şekilde, çevre ve ticaret sektörlerinin çıkarlarının paralel olabildiği bir alandır: aynı doğal hayatın ve insan refahının korunmasının bizim sınırlı kaynak akışıyla daha fazlasını yapmamıza bağlı olduğu gibi, ticari faaliyetler de aldıklarımızdan maksimum değer elde etme kapasitelerine bağlı olarak, büyümekte veya hız kaybetmektedir.

Kaynak verimliliği şu anda AB’de en önemli girişimlerden biri olup, 2020 itibariyle akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme kaydetme stratejisinin kritik bir unsurunu teşkil etmektedir. Kaynak verimliliği, atığı azaltırken daha fazla şey yapmak suretiyle, iyi iş ve iyi çevresel uygulama ilkelerini bir araya getirmektedir. Bu, daha sağlıklı bir diyeti egzersizle birleştirmek gibidir bir süre sonra, daha azla daha fazlasını yapabileceğinizi anlarsınız.

* Ayrıntılı bilgi için bkz. SOER tematik değerlendirmeleri: tüketim ve çevre

Satın alma gücü

Yemek, araba kullanmak veya evlerimizi ısıtmaya ilişkin tüketim kalıplarımız doğrudan çevresel baskılara yol açmaktadır. Ne var ki, tüketilen mal ve hizmetlerin üretim zincirlerinde oluşan dolaylı baskılar daha büyük boyutlardadır. Bunlar madencilik veya hasat, ekin yetiştirmek için su kullanımı veya yoğun çiftçilik veya kirlilik sebebiyle yerel biyolojik çeşitliliğe verilen zararların etkileri olabilir.

Ancak, tüketiciler olarak söz gelimi sürdürülebilir şekilde üretilmiş olan gıda ve elyaf satın almak suretiyle, çevre üzerindeki etkilerimizi şekillendirebiliriz.

Tüm dünyada organik üretim ve ‘koruyucu çiftçilik’ daha fazla rağbet görmekte ve başarı kazanmaktadır. Pamuk Koruma Girişimi (Conservation Cotton Initiative) yerel çevre üzerindeki etkileri azaltan sürdürülebilir üretim yaklaşımlarına verilebilecek örneklerden sadece bir tanesidir.

Yenilik: giyecek

Conservation Cotton ınitiative – Pamuk Koruma Girişimi

Cotton

Conservation Cotton Initiative Uganda (CCIU), Uganda’da sürdürülebilir çiftçi toplulukları oluşturmak amacıyla etik giyecek şirketi EDUN, Wildlife Conservation Society ve Invisible Children tarafından kurulmuştur.

‘CCIU’nun merkezi Uganda’nın en yoksul bölgelerinden biri olan Gulu Bölgesi’nde bulunmakta ve milyonlarca kişinin yerinden olduğu bir sivil savaşın yaralarını sarmaktadır. CCIU Programı topraklarına dönen çiftçilere finansman, araç ve eğitim sunmak yoluyla, sürdürülebilir bir pamuk işi geliştirmelerine yardımcı olmaktadır,’ diyor EDUN Küresel Pazarlama Müdürü Bridget Russo.

Çiftçiler, dönüşümlü olarak ailelerinin temel ihtiyaçlarını karşılamak için tarım ürünleri ve uluslararası talep gören bir ihracat ürünü olan pamuk yetiştirmek suretiyle, tarlalarını büyütmek üzere eğitim görmektedir. Hali hazırda CCIU Programı’ndan faydalanan 3.500 çiftçi bulunmakta olup, bu rakamın gelecek üç yılda 8.000’e çıkarılması planlanmaktadır.

Bu işbirliği, çiftçilerin sürdürülebilir olarak ‘koruma pamuğu’ ekimi yapmalarını desteklemek suretiyle, Afrika’daki toplumların geçimini iyileştirmeyi amaçlamaktadır.

Permalinks

Belge İşlemleri