sonraki
önceki
öğeler

Article

Birbirine bağlı bir dünyada yaşamak

Dili değiştir
Article Yayınlandı 01.07.2011 Son değiştirilme 21.03.2023
Photo: © EEA/John McConnico
‘Gezegenimizde bu yaşam tarzlarını paylaşan diğer milyarlarca kişinin meşru arzuları bir yana… sadece 500 milyon Avrupalının istekleri ve yaşam tarzları toplamının bütün ağırlığı daha fazla… Avrupalı tüketicilerin davranışını değiştirmemiz gerekiyor. İnsanları bilinçlendirmek ve alışkanlıklarını etkilemeye çalışmak.’ Janez Potočnik, Avrupa Birliği Çevre Komiseri (Mart 2010)

Beş yıl öncesine kadar Bisie balta girmemiş bir ormandı. Kongo’nun doğusundaki Wailikale Bölgesi’nde yer alan bu bölge, burada pek çok modern cihazın devresinde bir kritik bileşen olan kalayın bir türevi kasiteritin (kalay taşı) bulunması sonucunda şimdi kalabalık ve sıkışık bir ilçe haline gelmiş durumda. Bu madde cep telefonunuzda, dizüstü bilgisayarınızda, dijital kameralarınızda ve oyun aletlerinizde bulunuyor.

Kasiterit son derece aranan ve değerli bir madde. Kuşkusuz, tüketici elektroniklerine olan talebimiz kalay cevherinde fiyat artışına yol açmıştır. Financial Times’ın bildirdiğine göre, Londra Maden Borsası’ndaki fiyatlar 2003’te ton başına 5.000 ABD dolarıdan 2010’un sonlarında ton başına 26.000 ABD dolarıdan fazlasına yükselmiştir.

Bugün Kongo’nun orman ve balta girmemiş ormanlarındaki bazı doğal kaynaklar çok fazla talep görmekteyken, Kongo yine de hala fevkalade yoksuldur. Son 15 yılda doğu Kongo’da bazı silahlı gruplar arasındaki bir savaşta 5 milyondan fazla insan ölmüştür. En az 300.000 kadının da tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.

‘dünya vatandaşları olarak hepimiz Kongo’daki şiddetle ilişkiliyiz. Bu çatışmayı sürdüren çatışma yaratan madenlerin çıkarımı hepimizi birbirimize bağlıyor’ Margot Wallström, BM Genel

Sekreterliği’nin Çatışma Sırasında Cinsel Şiddet Özel Temsilcisi. Aşağıda cinsel şiddet, savaş ve madenler hakkında daha fazla bilgi bulabilirsiniz: www.eea.europa.eu/signals

Bu, Belçika Kralı II. Leopold tarafından sadece 100 yıldan biraz uzun bir zaman önce sömürgeleştirilen Kongo’da daha önce de olmuştur. Kral Kongo’nun kauçuğunu satmak suretiyle dünyanın en zengin insanlarından biri olmuştur. Bu durum gelişen araba endüstrisinin kauçuğa dayandığı sanayileşme döneminde gerçekleşmiştir.

Eskiden beri kendimizi beslemek, giydirmek, barındırmak, ulaştırmak ve eğlendirmek için doğal kaynaklara duyduğumuz ihtiyaç, bazı kaynakların stokları tam da endişe verici derecede düşük düzeylere ulaşırken, giderek artmaktadır.

Doğal kaynaklar ayrıca bitki kaynaklı kimyasallar ve fosil yakıtların yerine kullanmak için gereken biyokütle gibi yeni taleplere de yanıt vermek durumundadır. Bunlar bir arada düşünüldüğünde, azalmakta olan kaynak temeline karşın giderek artan taleplerle Avrupa’nın gelişimine yönelik ciddi risklere işaret etmektedir.

Herkes için kalkınma

‘2000’deki Milenyum Deklarasyonu uluslararası işbirliği için bir dönüm noktası olup, tüm dünyadan yüz milyonlarca kişinin hayatını iyileştiren kalkınma çabalarına bir esin kaynağı teşkil etmiştir. Sekiz Milenyum Kalkınma Hedefi (MKH’ler) bütün uluslararası toplumun ortak bir amaca yönelik olarak birlikte çalışması için bir yapı sunmaktadır.

Hedeflerin başarılması mümkündür ama yoksulların hayatındaki iyileşmeler kabul edilemeyecek derecede yavaş olmuş ve güçlükle edinilmiş bazı kazançlar iklim, gıda ve ekonomideki krizlerle aşınmaya uğramıştır.

Dünyada en yoksul ülkeler ile hastalık, coğrafi tecrit veya sivil iç kargaşalar sebebiyle geride kalanların dahi MKH’leri gerçekleştirebilecek şekilde güçlendirilmesini sağlayacak kaynaklar ve bilgi mevcuttur. Hedeflerin gerçekleştirilmesi herkesin işidir. Bunun yapılmaması istikrarsızlıktan salgın hastalıklara ve çevresel bozulmaya kadar dünyamızdaki tehlikeleri arttıracaktır. Ama hedeflerin gerçekleştirilmesi bizi daha istikrarlı, daha adil ve daha güvenli bir dünyaya yakınlaştıracaktır.

Milyarlarca insan Milenyum Deklarasyonu’nda dile getirilen harika vizyonu gerçekleştirmek için gözlerini uluslararası topluluğa dikmiştir. Şimdi hep birlikte bu sözü tutalım.‘

Ban Ki-moon, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, ‘2010 Milenyum Kalkınma Hedefleri Raporu’ndan‘ (BM, 2010)

Avrupa ve yeni güç dengesi

21. yüzyıl ilerledikçe kilit küresel dinamiklerin Avrupa’nın etki alanı ve kontrolünün giderek daha fazla dışında kaldığını görüyoruz. Bu durumun kaynaklara erişim anlamında bazı sonuçları bulunmaktadır.

Tüm dünyada, kritik önem taşıyan bir dizi doğal kaynağın arzı ve bunlara erişime ilişkin olarak belirsizliğin öne çıktığına tanık oluyoruz: gıda, su ve yakıt. Avrupa’nın kaynak ihtiyacı gelecek yıllarda Çin, Hindistan, Brezilya ve diğerlerininkine benzer düzeylerde olabilir ve bu durum çevre üzerindeki mevcut baskıyı daha da arttıracaktır.

Kuşkusuz, bazı gelişmekte olan ülkeler ekonomik faaliyette Avrupa’nınkine eş düzeylere doğru koşuyor: nüfusları, tüketim düzeyleri ve üretim kapasitelerinin bizimkilerin çok üzerine çıkma potansiyeli bulunuyor. Bu ülkelerin ekonomik ve sosyal olarak gelişme yönündeki meşru arayışları, küresel hammadde stoklarının daha fazla kullanılmasına yol açacaktır. Bilhassa Çin ve bir dizi başka ülkeler bölgeden hammaddelere erişimi güvence altına almak konusunda çaba harcamaktadır.

İnsan nüfusu büyüyor, teknolojiler ilerliyor ve çok uluslu şirketler gibi sivil özel aktörlerin gücü artıyor. Uluslararası yönetim mekanizmalarının zayıf olduğu bir bağlamda, bu güçler doğal kaynakların temin edilmesi ve bunlara erişimde küresel bir ‘herkese açık’ olma olgusunu tehdit etmektedir.

Küreselleşme: beşeri kalkınma için çerçeve

Küreselleşmenin niteliği farklı bir sonuç için de fırsat ve oluşumlar sunmaktadır. Hepimiz için kritik önem taşıyan hususların etkili ve adil küresel yönetimini gerektiren fırsatlar mevcuttur.

Birleşmiş Milletler ‘Milenyum Kalkınma Hedefleri’ eşit ve sürdürülebilir beşeri kalkınmaya adanmış bir küresel politika sürecine verilebilecek örneklerden sadece bir tanesidir.

Uluslararası iklim görüşmelerinde da son yıllarda ilerleme kaydedilmiştir. Bir Birleşmiş Milletler belgesi olan Aralık 2010’da imzalanan Cancún Anlaşmasında ilk olarak küresel ısınmanın sanayi öncesi sıcaklığa oranla 2 °C’nin altında tutulması gerektiğini kabul edilmiştir. 

Anlaşma endüstriyel faaliyetleri ve ayak izi insan yapımı iklim değişikliğini başlatan gelişmiş ülkelerin 2020’ye kadar gelişmekte olan ülkeler için iklim fonuna 100 milyar ABD doları kaynak sağlanacağını teyit etmektedir. Anlaşma ayrıca finansmanın çoğunun kanalize edilmesini sağlayacak bir Yeşil İklim Fonu da oluşturmaktadır.

‘REDD+’ (Reducing Emissions from Deforestation and Forest Degradation – Ormansızlaşmadan ve Orman Degradasyonundan Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması) adı verilen mekanizma gibi yenilikler gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşma ve orman degradasyonundan kaynaklanan emisyonların azaltılmasına yönelik tedbirler alınmasına olanak vermektedir. Küresel yönetim yapıları ve işbirliği ruhu olmaksızın bu faaliyetlerin hiçbiri mümkün olamazdı.

Avrupa Birliği ortak sorunlar ve hedeflere ortak tepki vermeyi teşvik etmeye çalışmaktadır. AB’nin 2020 Vizyonu akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomi etrafında tasarlanan bir kalkınma stratejisi belirlemektedir. 

Devlet dışı aktörlerin artan rolü

Küresel politik süreçlerin, açıkça ekonomik kalkınmanın temelinde yatan doğal sistemleri yok etmemesini temin etmek hususunda önemli bir rolü bulunmaktadır. Ancak, küreselleşmenin belirleyici özelliklerinden bir diğeri sivil aktörlerin artan önemidir.

Cep telefonu ve bilgi teknolojileri şirketleri gibi çok uluslu şirketler de sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında anahtar rol oynayabilirler. Ürünlerini ‘çatışma’ madenlerinden muaf olarak belgelendiren ilk şirket pek çok yaşam üzerinde olumlu bir etkiye ve muazzam bir pazar potansiyeline sahip olacaktır.

Lider şirketlerin yenilikçi araştırma ve geliştirme örneklerini alıp bunları karşı karşıya bulunduğumuz sorunlara uygulamamız gerekmektedir. Sürdürülebilir kalkınmaya yönelik tüm sorun çözme kapasitemizi, bu konuya yönlendirmemiz gerekmektedir.

Yurttaşlar olarak (bireysel veya sivil toplum kuruluşları yoluyla) bizler de çaba harcamaktayız. Bazılarımız protesto etmek için sokaklara dökülüyor. Bazıları zamanı ve enerjisini gıdanın yeniden keşfi veya toplumsal aktivizme adıyor. Pek çokları tüketim tercihlerini çevresel etkileri en aza indirecek ve gelişmekte olan ülkelerde üreticiler için adil bir geri dönüşü olacak şekilde değiştiriyor. Önemli olan nokta şudur: küreselleşme hepimizi etkiliyor ve bizler de güçsüz olmadığımız gerçeğini anlamaya başlıyoruz: olayları şekillendirebiliriz.

Geliştir, yarat, çalış ve eğit

Kendimizi geliştirmeye, yaratmaya, çalışmaya ve eğitmeye devam etmeliyiz. Doğal kaynakların kullanımına yönelik daha akılcı olmamız gerekiyor. Söz gelimi, Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin ilk ve en önemli amacı en yoksulların hayatının bağlı olduğu doğal çevrenin güvence altına alınmasıdır.

Bu, doğal kaynakların önce yerel toplumların hayatta kalmasına olanak verecek şekilde yönetilmesi, daha sonra fayda sağlanması ve ancak ondan sonra ilerleme kaydedilmesi anlamına gelmektedir. Bu, Hindistan’daki kaynaklar ve ormanda yaşayan insanlar konusundaki gelecek bölümde okuyacağımız gibi, küresel olarak karşı karşıya bulunduğumuz en önemli meselelerden biridir.

Bu, Avrupalıların büyük bir rolünün olduğu bir meseledir. Küresel kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetimi eşit ekonomik zenginlik, daha fazla sosyal uyum ve daha sağlıklı bir çevre için anahtar nitelikte olacaktır.

Yakın bir zaman önce yazılmış olan ‘Yeşil bir Ekonominin Yolları’ başlıklı BM raporunu burada okuyabilirsiniz: www.unep.org/greeneconomy


Yenilik: madenler

Parmak izi çıkarma

Almanya, Hanover’deki Doğal Kaynaklar ve Coğrafi Bilimler Federal Enstitüsü’nden Dr. Frank Melcher elektronikte kullanılan madenleri elmasların belgelendiği şekilde belgelendirmenin yolunu geliştiren bir ekibe önderlik ediyor. Söz konusu madenlerden her birinin menşe yeriyle ilişkili ayrı bir ‘parmak izi’ bulunuyor.

‘Koltan ve Kasiterit gibi madenlerin parmak izini çıkarmak için söz konusu örnekte küçük bir delik açıyoruz,’ diye açıklıyor Dr. Melcher.

‘Daha sonra örneği yaklaşık iki ila üç saat boyunca tarıyoruz. Daha sonra bu miktarın bileşimini analiz ediyoruz. Buna parmak izi deniyor ve bu Bisie için son derece tipik bir işlem.

‘Burada analiz edilen her granülden formasyon ve coğrafi yaşını – öğreniyoruz ve şunu söyleyebiliyoruz: bu madde Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden veya Mozambik’ten geliyor olmalı, çünkü bu granüllerin tam olarak kaç yaşında olması gerektiğini biliyoruz.

‘Dolayısıyla, hammaddelerin izini sürmek teknik olarak mümkündür ama bu işlemin bunlar eritilerek metale dönüştürülmeden önce yapılması gerekir’, diyor Dr. Melcher.

Dr. Melcher’ın çalışmaları Alman ve Kongo hükümetleri arasında ‘DKC’de doğal kaynak sektöründe şeffaflık ve kontrolün güçlendirilmesi’ projesine yönelik işbirliği anlaşmalarının parçası olarak gerçekleştirilmektedir. 2009’da başlanan çalışmalar DKC Maden Bakanlığını kalay, tungsten, tantalit ve altına yönelik bir maden belgelendirme sisteminin uygulanmasında desteklemektedir.

Permalinks

Geographic coverage

Belge İşlemleri